Uluslararası Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) 2014'te "Tehdit Altındaki Türler Kırmızı Listesi"ne aldığı aslanların azalan popülasyonuna dikkati çekmek için her yıl 10 Ağustos, Dünya Aslan Günü olarak kutlanıyor.
Dünya Aslan Günü dolayısıyla AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Uzmanı Dr. Mustafa Durmuş Güney, Afrika Cumhuriyeti, Tanzanya, Kenya, Botsvana ve Zimbabve'nin, aslan nüfusunun en yoğun bulunduğu ülkeler olduğunu söyledi.
Aslanların Afrika kıtası dışında sadece Hindistan'da Gir Forest Ulusal Parkı'nda yaşadığı bilgisini veren Durmuş, "Daha eskiden ise Sahra ve Kalahari Çölü hariç tüm Afrika'da, Arap Yarımadası çölleri hariç Hindistan, Kafkasya ve Balkanlar arasında kalan bölgede yaşadıkları biliniyor." diye konuştu.
Ekolojik denge içindeki en önemli ilişkilerden birinin av-avcı ilişkisi olduğunu ve aslanlar gibi besin zincirinin en üstünde bulunan yırtıcı hayvanların hem otçul hayvan popülasyonları üzerinde hem de ekosistem içinde diğer ilişkiler üzerinde kontrol edici rolü bulunduğunun altını çizen Durmuş, şöyle devam etti:
"Ekolojik ilişkilerdeki kırılmalar dengeyi bozar. Aslan sayısındaki düşüş, kötü senaryoyu düşünürsek aslan neslinin yok olması, ekosistem üzerinde köklü bir değişime neden olur. Aslan gibi üst düzey avcıların yok olması, otçul canlılar üzerindeki kontrolün kaybolmasına neden olur. Otçul canlıların sayısının artması bitkiler üzerindeki baskıyı artırır, yaşamları bitkilere bağlı olan diğer türler bu değişimden etkilenir. Bu zincirleme reaksiyon uzatılabilir, uzun vadede ekosistemin yapısı tamamen değişebilir. Doğadaki dengeyi değiştiren durum, sonuçları itibarıyla sayısız yeni değişimi tetikler. Bu nedenle ekolojik dengenin korunması oldukça önemlidir. Biz insanlar da doğal kaynaklara bağlıyız ve sağlıklı ekosistemlerin devamlılığı bizler için hayati öneme sahiptir."
"Aslanların ana habitatı savanlar insan kaynaklı tehditlerle karşı karşıya"
Dünya genelinde aslan nüfusunda ciddi bir azalma olduğuna dikkati çeken Durmuş, "Son 20 yılda aslan nüfusunda yüzde 43 oranında azalma var, şu an dünyada çok ciddi bir düşüşle toplam aslan sayısının 20 bin ila 39 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Yaşam alanlarının daralması ve kaçak avcılık gibi faktörler bu azalmanın temel sebepleri arasında." bilgisini verdi.
Türkiye'de doğal yaşam alanı bulunmayan aslanların dünyadaki varlıklarının korunmasının önemine değinen Durmuş, konunun, ülke sınırları düşünülmeden ele alınması gerektiğini ve bu alandaki çalışmaların doğa ve insanlık için gerekli olduğunu anlattı.
Aslanların yaşadığı ana habitatın savanlar olduğunu ancak ormanlar, bozkırlar gibi farklı habitat tiplerinde de yaşayabildiklerini bildiren Durmuş, "Diğer tüm ekosistemler gibi savanlar da insan kaynaklı birçok tehditle karşı karşıyadır. Bunlar arasında aşırı ve plansız otlatma, tarım alanlarına dönüştürme, yerleşim alanlarının ve endüstri alanlarının genişlemesi, ağaç kesimi gibi tehditler sayılabilir. Bunlara tabii ki iklim krizini de eklemek gerekir. Savanlar birçok bitki ve hayvan türü için yaşam alanıdır ve üzerindeki her tehdit, canlılar için tehdittir. Bu nedenle koruma çalışmaları yapılırken sadece tehdit altındaki türleri değil, türlerin yaşam alanlarının korunması da mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır." diye konuştu.
"Özellikle dişi aslanlar avladıkları hayvanların göç hareketlerini takip ederler"
Canlı türlerinin iklim değişikliği gibi faktörlere uyum sağlayamadığı takdirde göç ettiği, hareket kabiliyeti ve uyum yeteneği zayıf türlerin ise yok olduğu değerlendirmesinde bulunan Durmuş, aslan gibi avcı türlerin dağılım alanını ve göç davranışlarını belirleyen temel faktörün, avladıkları hayvanların yoğunluğu ve hareketleri olduğunu, iklim koşullarındaki değişimlerin aslanların davranışını, avladıkları canlıların hareketlerindeki değişime bağlı olarak etkilediğini kaydetti.
Aslanlarının tamamının göç etmediğine işaret eden Durmuş, şunları kaydetti:
"Bir kısmı belirli bölgelerde yaşamaya devam ederken özellikle dişi aslanların bir kısmı avladığı hayvanların göç hareketini takip eder. Savan ekosisteminde etçil-otçul hayvanların yağışlı döneme bağlı otun ve suyun bol olduğu alanlara doğru düzenli bir göç hareketi zaten biliniyor. Savanlarda doğal olarak gerçekleşen bir süreç. Her canlı hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu doğal kaynaklara doğru hareket eder. Otçul memeliler suyun ve besini olan otun yoğun olduğu yerlere doğru göç ederken, aslan gibi avcı türler de haliyle bu hareketi takip eder. Çünkü hayatta kalmak için kendi besini olan otçul memelilerin ve suyun bol olduğu yerlere ihtiyacı vardır."
Aslanların göç yollarının tespiti noktasında bilimsel çalışmalar yapıldığını hatırlatan Durmuş, bilinen en önemli göç rotasının Tanzanya'daki Serengeti düzlükleri ile Kenya'daki Masai Mara arası olduğunu, göç yollarının bütünlüğünün bozulmaması ve göçe engel olabilecek bariyerlerin yapılmamasının aslanlar için hayati önemde olduğunu belirtti.
Kuraklık ve su kaynaklarının azalmasının aslanların besin kaynaklarının yoğunluğunu etkilediğini vurgulayan Durmuş, "Av hayvanlarındaki azalışın, aslanların ve diğer avcı türlerin evcil sürülere daha fazla yönelmesini beraberinde getirmesi olasıdır. Bu da insan-aslan çatışmasını artırabilir ve aslanların daha fazla avlanmasına neden olabilir." diye konuştu.