Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edeceğinin sinyalini verdiği andan itibaren dünya tek bir soruya odaklandı: Bundan sonrası için Putin'in aklında ne var? Bu sorunun cevabı sadece savaşın değil Avrupa'nın ve dünyanın geri kalanının uzun vadeli kaderini belirlemeye aday. Geçtiğimiz günlerde Kremlin'in iç yüzünü en iyi bilenlerden biri olan Rus gazeteci Mihail Zigar'ın kaleme aldığı bir yazı da Putin'in ruh haline ve kafasından geçenlere dair çarpıcı detaylar içeriyordu. İşte çok ses getiren o yazıdan kritik ayrıntılar ve dünyayı bekleyen olası sonuçlar...

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 7 Şubat 2022 tarihinde Rusya'nın başkenti Moskova'ya bir ziyaret gerçekleştirdi ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'le görüştü. İki lider o günlerde Rusya-Ukrayna sınırında yükselmekte olan tansiyonu düşürmek için atılabilecek adımları konuştu. Ama görüşmeyle ilgili akıllarda kalan asıl şey Macron ve Putin'in 6 metre uzunluğundaki bir masanın iki ucunda oturması oldu.

Türkiye bu yaz "yandı" Türkiye bu yaz "yandı"

Aynı masa birkaç gün sonra Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un ay sonuna doğru da Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Kremlin ziyaretinde sahneye çıktı. Her seferinde Putin bir uçta, misafiri diğer uçta oturuyordu.

Kremlin'den 21 Şubat akşamı gelen görüntüler de dikkat çekiciydi. Putin, Luhansk Halk Cumhuriyeti ve Donetsk Halk Cumhuriyeti liderleriyle bir araya geldi. Rusya'nın bu cumhuriyetleri tanıdığını tasdikleyen imzalar atılırken de Putin odanın bir ucunda misafirleri diğer ucundaydı.

Son olarak Ukrayna işgalinin üçüncü gününde Putin bu kez Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı General Valeri Gerasimov'la bir görüşme yaptı. Toplantı mekânı Kremlin Sarayı'nın bambaşka bir odasıydı ama daha önceki fotoğraflarla ortak bir detay vardı: Mesafe. 

COVID ÖNLEMİ Mİ?

Uluslararası kamuoyu, 3 hafta içinde peş peşe gelen bu fotoğrafların bir tesadüf olamayacağı konusunda hemfikir. Ancak sebebinin ne olduğuna dair tartışmalar sürüyor. En yaygın teori Putin'in Covid-19 korkusu nedeniyle fiziksel mesafesini korumak için çabaladığı yönünde. Rusya liderinin bu hassasiyetinin altında çeşitli kronik sağlık sorunlarının yatıyor olabileceği gibi spekülasyonlar da dile getiriliyor. Hatta Kremlin'in Putin'in konuklarına görüşmeler öncesi Covid testi yapmak istediği ancak örneğin Macron'un DNA hırsızlığı korkusuyla bunu reddettiği gibi iddialar da dile getirildi.

Diğer yandan bu fotoğrafları, Putin'in hem uluslararası kamuoyunda hem de Kremlin çevrelerinde günden güne artan yalnızlığının birer sembolü olarak görenler de var.

Rus gazeteci Mihail Zigar, geçtiğimiz günlerde bu konuda oldukça ilginç bazı detaylar içeren bir yazı kaleme aldı. Daha önce Rusya'nın bağımsız haber kanallarından olan Dozhd'un yayın yönetmenliğini yapan ve "All the Kremlin's Men: Inside the Court of Vladimir Putin" (Kremlin'in Tüm Adamları: Vladimir Putin'in Sarayı'nın İç Yüzü) isimli bir kitabı bulunan Zigar, New York Times'da yayımlanan "Putin Şimdiye İlgisini Nasıl Kaybetti" başlıklı yazısında şöyle dedi:

"Vladimir Putin'in Ukrayna'yı işgal kararı sayesinde, Rusya şu an hiç olmadığı kadar izole olmuş durumda. Ekonomiye yaptırımlar uygulanıyor, uluslararası markalar ülkeden çekiliyor. Haber medyası üzerinde kısıtlamalar daha da arttı ve geriye sadece paranoya, milliyetçilik ve yanlış bilgi akışları kaldı. İnsanların sınırların ötesiyle olan iletişimleri günden güne azalacak. Korkarım Rusya, başkanına her geçen gün daha fazla benziyor."

MART 2020 SONRASI NELER YAŞANDI?

Yıllardır üst düzey iş insanlarıyla ve Kremlin kadrolarıyla görüşmeler yaptığını ve 2016'da yayımlanan kitabının devamını yazmak için araştırmalar yürüttüğünü hatırlatan Zigar, Putin'in davranışlarında pandeminin başından itibaren kaygıya yol açan değişimler yaşandığını belirterek şu ifadeleri kullandı:

"Eski bir KGB ajanı olan Putin, her zaman ketum ve komplo teorilerine açık bir insandı. Başkan'ın etrafında olup bitenler hiçbir zaman şeffaf değildi. Ancak Putin'in son iki yıldaki davranışlarıyla ilgili duyduğum şeyler çok endişe verici. Münzevi ve erişilmez hali, Rusya'nın Ukrayna üzerindeki hakimiyetinin yeniden sağlanması gerektiğine duyduğu güçlü inanç ve etrafını ideologlar ve dalkavuklarla çevirmiş olması, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en tehlikeli anını yaşamasının yolunu hazırladı."

KARANTİNADA YANINDA BİR KİŞİ VAR

Zigar'ın aktardığına göre, Putin 2020 yılının ilkbahar ve yaz aylarını Valday'da bulunan konutunda karantinada geçirdi. (Moskova ile St. Petersburg'un orta noktasında bulunan Valday, önemli bir Turizm merkezi olarak biliniyor.) Rusya yönetiminden kaynaklar, Zigar'a, karantina sırasında Putin'e Yuri Kovalçuk'un eşlik ettiğini söyledi.

Rossiya Bank'ın en büyük hissedarı olan ve Kremlin yanlısı olarak bilinen birçok medya kuruluşunun kontrolünü elinde bulunduran Kovalçuk, 1990'lardan bu yana Putin'in en yakın arkadaşlarından ve en güvendiği danışmanlarından biri olarak tanınıyor. Ancak Zigar'a konuşan kaynaklara göre, 2020 yılı itibarıyla, Kovalçuk bu rolünün de ötesine geçerek kendisini Rusya'nın fiiliyattaki iki numarası olarak konumlandırdı ve Putin'in maiyetindeki en nüfuzlu kişi haline geldi.

Oldukça çarpıcı bir profile sahip olan Kovalçuk, fizik doktorası sahibi bir bilim insanı olarak bir zamanlar Nobel ödüllü Jores Alferov'un başında olduğu bir enstitüde çalışıyordu. Ancak Zigar'a göre, bu özellikleri Kovalçuk'un sadece bir yanı. O aynı zamanda "Ortodoks Hristiyan mistisizmini, Amerika karşıtı komplo teorilerini ve hedonizmi" bir araya getiren bir dünya görüşüne sahip. Putin'in de bu dünya görüşünü benimsediği, ikilinin 2020 yazından itibaren etle tırnak gibi olduğu ve Rusya'yı şanlı günlerine geri döndürmek için planlar yaptığı da söyleniyor.

ŞİMDİ İLE İLGİLENMİYOR, GEÇMİŞE TAKILMIŞ HALDE

Putin'in geçtiğimiz 2 yılda danışmanlarıyla olan diyaloglarını bilen kaynakların dediğine göre, Rusya Devlet Başkanı "şimdi"ye olan ilgisini tamamen kaybetmiş durumda. Ekonomi, sosyal meseleler, Koronavirüs pandemisi gibi konular Putin'in sinirini bozuyor. Onun yerine o ve Kovalçuk geçmişi takıntı haline getirmiş durumdalar.

Zigar, "Konuştuğum bir Fransız diplomat bana Macron'un geçen ay yaptıkları bir görüşmede Putin'in kendisine uzun bir tarih nutku çekmesine çok şaşırdığını söyledi. Ama şaşırmamalıydı" ifadelerini kullandı. Zira Rus gazeteciye göre Putin, kendini geçtiğimiz yıllarda yaşanan itibar kayıplarını tamir edebileceği benzersiz bir tarihsel konumda görüyor.

Şöyle ki, 1990'lı yıllarda Putin ve Kovalçuk ilk tanıştıklarında, Sovyetler Birliği dağılalı sadece birkaç yıl olmuştu. O günlerde ne Putin ne Kovalçuk ne de Rusya Federasyonu henüz ayaklarının üzerinde durabiliyordu. Bu koşullarda Batı, Rusya'nın zayıflığından faydalanıp NATO'yu ülkenin sınırlarına kadar sürdü. Putin bugünkü koşulların o günlerin tam tersi olduğuna, bugün zayıf olan tarafın Batı olduğuna inanıyor. Kendisinin gerçekten ciddiye aldığı tek Batılı lider olan Almanya'nın eski başbakanı Angela Merkel'in de görev süresinin sona ermesiyle, Rusya'nın 1990'larda yaşadığı küçük düşürücü durumların intikamını alacak noktaya geldiğini düşünüyor.

ARKADAŞLARIYLA DA DANIŞMANLARIYLA DA GÖRÜŞMÜYOR

Görünüşe bakılırsa çevresinde Putin'e "Hayır" diyen kimse de bulunmuyor. Kendisini tanıyan kişiler artık arkadaşlarıyla buluşup mangal partileri yapmadığını anlatıyor. Son yıllarda özellikle de pandeminin başından bu yana birçok danışmanı ve arkadaşıyla temasını kopardığı söylenen Putin için Zigar, "Eskiden tebaasının çatışmaları üzerinde oyunlar oynamayı onları birbirine kırdırmayı seven bir imparator gibi görünen Putin bugün eski maiyetindeki çoğu kişiden bile uzaklaşmış ve izole olmuş bir vaziyette" ifadelerini kullandı.

Muhafızlarının da Putin için oldukça katı bir protokol uyguladığı belirtiliyor. Devlet Başkanı'yla görüşmek isteyen kim olursa olsun, toplantı öncesi 1 hafta karantinaya girmesi gerekiyor. Buna bir zamanlar Putin'in özel kalemi olan bugün de Rusya hükümetine ait petrol şirketi Rosneft'in CEO'su olan İgor Seçin de dahil. Seçin'in ara ara Putin'le görüşebilmek için her ay 2-3 haftayı zorunlu karantinada geçirdiği belirtiliyor.

KOLEKTİF PUTİN'E NE OLDU?

Zigar 2016'da yayımlanan kitabında bahsettiği "kolektif Putin" kavramına da atıf yaparak "Çevresindekiler her zaman Putin'in ne isteyeceğini önceden öngörmeye çalışırdı ve Putin'e tam olarak duymak istediğini söylerlerdi" vurgusunu yaptı.

"Kolektif Putin varlığını sürdürüyor. Dünya bunu işgal arifesinde gördü [yukarıda bahsettiğimiz 21 Şubat tarihli Ulusal güvenlik Konseyi toplantısından bahsediyor]" diyen Zigar, bütün Rus televizyon kanalları tarafından yayınlanan bu törenin amacının işgalin sorumluluğunu ülkenin tüm üst düzey yetkililerine bölüştürmek olduğunu ancak aynı zamanda Putin'in eski kurmaylarından ne kadar sıkıldığını da ortaya koyduğunu belirtti.

Zigar, "Karşısındakileri ne kadar hor gördüğü açıktı. Putin 'Sizin işiniz bana evet demek' der gibi görünüyordu" derken özellikle Dış İstihbarat Dairesi Direktörü Sergey Narişkin'in yediği fırçayı hatırlattı.

Tüm konsey üyelerinin birer birer kürsüye gelip neden LPR ve DPR'nin bağımsızlığının tanınması gerektiğini anlattığı toplantıda Narişkin ezberini bozup herkesten farklı şeyler söylemeye yeltendiğinde Putin'den azar işitmişti. Putin'in duruma dair değerlendirmelerini sorması üzerine Narişkin kızarıp bozarmış, söyleyeceklerini karıştırmaya başlamış ve Putin tarafından, "Şu an bunu konuşmuyoruz" sözleriyle sertçe uyarılmıştı. Narişkin hemen toparlanıp Putin'in haklı olduğunu belirtirken toplantının görüntülerinin, Putin'in rahatsızlığını net bir biçimde ortaya koyacak şekilde montajlanmış olması da dikkat çekmişti.

RUSYA'YI KURTARACAK TEK KİŞİ

New York Times için kaleme aldığı yazıda, Putin'in yakın çevresindeki bazı isimlerin kendisini uzun yıllardır Rusya'yı kurtaracak tek lider olduğu, başka birinin iktidarının Rusya'yı çöküşe götüreceği konusunda ikna etmek için çabaladığını da ifade eden Zigar, "Şimdi gerçekten ve samimiyetle, Rusya'yı kurtaracak tek kişinin kendisi olduğuna inanıyor. Aslına bakılırsa buna o kadar çok inanıyor ki çevresindekilerin planlarını önleyebileceğini düşünüyor. Onlara da güvenemiyor" yorumunu yaptı.

Rusya'nın uluslararası kamuoyunda yalnızlaşmasının da Putin'in bu mentalitesini yansıttığını söyleyen Zigar, satırlarını şöyle noktaladı: "Ama aynı zamanda tamamen yalnızlaşmanın, Rusya içindeki güvenilmez unsurları ülkeden göndereceğine de inanıyor gibi. Son iki haftada Putin'i protesto eden entelektüeller, yöneticiler, oyuncular, gazeteciler apar topar ülkeyi terk etti. Bazıları varlıklarını bile geride bıraktı. Korkarım Putin'in ve Kovalçuk'un açısından bakıldığında, bu yaşananlar Rusya'yı daha da kuvvetlendirecek."

DÜNYANIN GERİ KALANI BUNDAN NE ÇIKARMALI?

Sözün kısası Rusya halkı için yalnızlığın sonu daha fazla yalnızlık gibi görünüyor. Peki Putin'in Zigar'ın satırlarına yansıyan ruh hali, dünyanın geri kalanı için ne anlama geliyor? Putin'in Rusya'yı eski şanlı günlerine kavuşturma arzusunun sonu nerelere varabilir?

Akla ilk gelen ihtimal en korkuncu, yani Rusya'nın nükleer ya da biyolojik silah kullanımına başvurması. Ve bu ihtimal son birkaç günde daha fazla dillendirilir oldu.

Rus yetkililer geçtiğimiz hafta içinde birkaç kez ABD'yi Ukrayna'nın biyolojik silah çalışmalarına para aktarmakla suçlayan açıklamalar yaptı. Batılı yetkililer ise bu kitle imha silahı suçlamalarının Moskova tarafından biyolojik ya da kimyasal silah kullanımına bir zemin hazırlama amacı taşıyor olabileceğini öne sürüyor.

Son olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan 10 Mart'ta yapılan açıklamada ABD merkezli bir kuruluşun Ukrayna'da yarasalarda bulunan koronavirüsler üzerinde araştırmaları finanse etmekte olduğu belirtildi. Bakan Sergey Lavrov, "Bunlar barışçıl deneyler değil" diye konuştu. Beyaz Saray ise bir gün önce konuyla ilgili açıklama yaparak suçlamaları reddetmişti.

Diğer yandan Wall Street Journal'a konuşan Batılı yetkililer bu açıklamaların Moskova'nın nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlara başvurabileceğinin bir işareti olduğundan endişelendiklerini söyledi.

Kitle imha silahları söylemi yakın tarihi bilenlere yabancı değil. ABD de 11 Eylül sonrası Irak'ı işgaline zemin hazırlarken aynı söylemden faydalanmıştı. Bush yönetimi Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik silahlar olduğunu, hatta nükleer silah geliştirme potansiyeli bulunduğunu iddia ederek Irak işgalini meşrulaştırmıştı. Yıllar süren savaşın sonunda acı gerçek ortaya çıktı: Irak'ta kitle imha silahı bulunamadı.

NÜKLEER SİLAHLAR SAHAYA SÜRÜLEBİLİR Mİ?

Diğer yandan Ukrayna işgalinin başlamasından sadece birkaç gün sonra, Putin'in, ülkesinin nükleer silahlarının "muharebeye hazır" durumuna getirilmesi emrini vermesi, nükleer savaş endişelerini artırdı. Bazı uzmanlar bu emrin amacının NATO'ya "uzak durun" mesajı vermek olduğunu belirtirken, Rusya'nın taktiksel nükleer füzeleri sahaya sürebileceğini düşünenler de var.

Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu'nda Nükleer Enformasyon Projesi Direktörü olarak görev yapan Hans Kristensen, "Putin'in güç gösterileri konusunda kesinlikle kaygılanmalıyız; sorumsuz ve pervasız bir davranış bu. Ama gerçekten bu füzeleri kullanıp kullanmayacağı konusunda endişelenmeli miyiz? Bu bence başka bir soru" dedi.

Kristensen, "Çünkü bu konuda askeri kuvvetleri hazırlamak gibi somut adımlar attığına dair işaretler olduğu yönünde bir şey duymadım" diye konuştu. Kristensen Putin'in hamlesinin bir güç gösterisi de olabileceğini ama daha ziyade NATO'ya verilmiş bir mesaj olduğunu belirtti.

Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü araştırmacılarından nükleer silahlanma uzmanı Joshua Pollack da benzer bir yorum yaparak, "Putin ne zaman nükleer silahlardan bahsetse, amacı NATO'yu uyarmaktı, NATO savaştan uzak durduğu müddetçe nükleer silahlar çok da kaygı verici değil" dedi.

Rusya'nın taktiksel nükleer silahlarını kullanmasının sonuçlarının kesin bir felaket olacağı belirtiliyor. Princeton Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, bu silahların sahaya sürülmesi halinde Rusya, ABD ve NATO müttefiki ülkelerde yaşayan 91 milyon insanın 3 saat içinde hayatını kaybedilebileceği belirtildi. Princeton'ın Bilim ve Küresel Güvenlik Laboratuvarı'nın geliştirdiği simülasyona göre, Rusyadan sadece bir "uyarı atışı" gelse bile, bu durum topyekûn nükleer savaş riski anlamına geliyor.

"PUTİN ŞU AN BİR HESAP YAPIYOR"

Ancak Kristensen ve Pollack kadar rahat olamayanlar da var. German Marshall Fund araştırmacılarından Jonathan Katz, Putin'in tehditlerinin oldukça ciddiye alınması gerektiğini düşünenlerden. Katz, Çeçenistan, Suriye gibi örneklerin aksine Ukrayna'da NATO'nun ve ABD'nin sınırın hemen öbür tarafında olduğuna dikkat çekerek, "Şu an Putin bir hesap yapıyor. Eğer bu iş daha önemli bir şeye dönüşürse, elindeki her türlü silahı kullanmaya karar verebilir. Eğer olayın Ukrayna'nın ötesine taştığını NATO'ya ve ABD'ye yayıldığını düşünürse, bence hiçbir şey için 'olmaz' denemez" diye konuştu.

Geçmişte Rusya'da savunma ataşeliği görevinde de bulunmuş olan Harvard Üniversitesi Belfer Bilim ve Uluslararası İlişkiler Merkezi araştırmacısı Emekli Tuğgeneral Kevin Ryan ise umutsuzluğa kapılan Putin'in ABD ve NATO'yu çatışmanın dışında tutmak için "küçük bir Nükleer Silah" kullanabileceğini belirtti.

"Bu iyi bir şey değil ve Putin dahil hiç kimsenin üzerine atlayacağı bir şey olduğunu da düşünmüyorum" diyen Ryan şöyle devam etti: "Ama bu savaş şu an Putin'in her şeyi. Eğer bunu başaramazsa iktidarının sonu gelebilir."

PUTİN'İN ÇIKIŞ YOLU YOK MU?

Benzer bir görüşü Amerikan Girişim Enstitüsü Rusya uzmanı Leon Aron da dile getirdi. Aron, Washington Post için kaleme aldığı yazıda "Rusya’nın ulusal geleneği askeri başarısızlıkları affetmez" derken Kırım Savaşı'ndan Rus-Japon Savaşı'na Birinci Dünya Savaşı'ndan Afganistan'ın işgaline ve hatta Küba Füze Krizi'ne kadar birçok olaydan örnekler vererek, cephedeki başarısızlıkların iktidar değişimlerine yol açtığını ifade etti.

New York Times köşe yazarı Thomas Friedman da Aron'un bu satırlarına gönderme yaptığı "Putin'in İyi Bir Çıkış Yolu Yok ve Bu Beni Çok Korkutuyor" başlıklı yazıda şu yorumu yaptı:

"Putin erken ve küçük kaybetmeyi reddedecek ve tek diğer sonuç büyük ve geç kaybetmesi. Ama bu yalnız onun savaşı olduğundan ve yenilgiyi kabul edemeyeceğinden, Ukrayna'da eli yükseltmeye devam edecek... ta ki nükleer silah kullanmayı düşünmeye başlayana kadar."

Rusya'nın dünyanın en büyük üçüncü petrol üreticisi olduğunu ve 6000 civarında nükleer savaş başlığını da elinde tuttuğunu hatırlatan Friedman, "Rusya'nın yenilgiyi kabullenmeyi asla kaldıramayacak bir adamın liderliğinde kendi tercihiyle girdiği, bir savaşı kaybetmesi halinde dünyanın geri kalanına yayılacak mali ve siyasi şokları tahayyül bile edemiyorum" ifadelerini kullandı.

Editör: Türkiye Kulisi