Sağlık

İyileşemiyorsanız bunu yapın!

Hastanelerin dolup taştığı bu son dönemde en çok şikayet edilen konu geçmeyen grip. Yıllardır 'grip' denilerek hafife alınan influenza birçok kişide oldukça ağır seyrediyor.

Uzmanlara göre de bu yıl görülen vakalar geçmiş yıllardan farklı. Özellikle daha önce Kovid geçirenlerle ilgili ise çarpıcı bir detay var. Prof. Dr. İftihar Köksal ve Dr. Ayça Kaya iyileşemeyenler için önemli tavsiyeler paylaştı.

Havaların soğumasıyla birlikte son günlerde birçok kişi kuru öksürük başta olmak üzere ağır seyreden grip semptomlarıyla hastanelerin kapısını aşındırıyor. Halk tarafından 'geçmeyen grip' olarak adlandırılan influenza (grip) virüsü neredeyse pik yapmış durumda. Uzmanlar, genellikle kasım ayında başlayıp nisan ayına kadar etkisini gösteren influenzanın gerekli tedbirler alınmazsa halk sağlığı için ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. Gribin son dönemlerde böylesine sert seyretmesinin sebeplerini açıklayan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İftihar Köksal ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, "Grip de en az Kovid-19 kadar tehlikeli" diyerek gribin iyileşmediği koşullarda oluşabilecek tehlikeleri, yapılması gerekenleri tek tek anlattı.

'KİMSE GRİP AŞISI YAPTIRMADI'

Hastalığa yol açan başka etken virüslerin de olduğuna değinen Prof. Dr. İftihar Köksal, halk arasındaki ifadeyle domuz gribi ve Hong Kong gribinin de şikâyetlere sebep olduğunu söyledi. Prof. Dr. Köksal, 2020-2022 yılları arasında etkisini hissettiren Kovid-19 virüsü sebebiyle birçok kişinin sosyal mesafe, hijyen ve maske kurallarına dikkat ettiğini hatırlattı. Alınan önlemler ve kurallara dikkat edilmesiyle birlikte virüsün gerilediğini belirten Prof. Dr. Köksal, özellikle 'influenza mevsimi' denilen aralık, ocak ve şubat aylarında tedbirlerin azalmasıyla birlikte ise influenza vakalarında artış görüldüğüne dikkat çekti.

Yaklaşık 3 yıldır alınan önlemler gereği kişilerin bağışıklık sistemlerindeki hafıza hücrelerinin virüse karşı duyarsız hale geldiğinin altını çizen Köksal, "Pandemi döneminin getirdiği bir risk de şu: Herkes Kovid-19 aşılarına yöneldiği için kimse hatta risk grupları dahil kimse grip aşısını yaptırmadı. Hal böyle olunca hem vaka sayılarında hem de klinik olarak ağırlaşan vaka sayılarında bir artış olduğunu görüyoruz" ifadelerini kullandı.

'BU SENEKİ GRİP ÇOK FARKLI'

Hastalığın ağır semptomlarla seyrettiği bazı vakalarda değişiklikler olduğunu söyleyen Prof. Dr. İftihar Köksal, daha önce Kovid geçirenlerde gribin farklı seyrettiğine yönelik gözlemlerini ise şöyle aktardı:

"Daha öncesinde Kovid geçirmiş influenza vakalarında akciğer tutulumları çok fazla oluyor. Adeta Kovid-19'daki gibi akciğerde benzer tutulumlar görülüyor. Bir kısmında da 'bifazik' dediğimiz iki evreli enfeksiyonlar görüyoruz. Kişi griple enfekte oluyor, normal seyrini izlerken birinci haftaya yakın ve birinci haftanın sonuna doğru yeniden bir alevlenme oluyor. İkinci alevlenme biraz daha ağır seyredebiliyor. Yüksek ateşlenme, hastaneye başvurmayı gerektirecek kadar ağır kas ve eklem ağrıları görülüyor. Vakaların bir kısmı baştan itibaren uzun seyir gösterebiliyor ve kuru bir öksürük uzun süre devam edebiliyor."

Henüz ölümle sonuçlanan bir vakanın olmadığını ancak ağır seyreden vakalar olduğunu ifade eden Prof. Dr. İftihar Köksal, özellikle risk gruplarının (hamileler, onkoloji ve diyabet hastaları, bağışıklık sistemi bozulmuş kişiler) grip mevsiminden önce aşı yaptırmaları gerektiğine dikkat çekerek aşılarını yaptırmayanların hastaneye yatış riskinin artabileceği konusunda uyardı.

KALP KRİZİNİN ARDINDAKİ INFLUENZA GERÇEĞİ

Influenzanın 'grip' denilerek geçiştirilecek bir hastalık olmadığının altını çizen Prof. Dr. İftihar Köksal, "Kovid-19 öncesi böyle bir algı vardı ancak şu an influenza en az Kovid-19 kadar tehlikeli bir hastalık. Özellikle diyabetli hastalarda, kalp ya da akciğer hastalarında, onkolojik hastalarda çok ağır seyreder. Kışın kalp krizlerinin görülmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu kişilerin grip geçiriyor olmasıdır. Kalp krizi riskini artırır. Kronik akciğer hastalarında ölüm riskini artırır, kliniğin ağır seyretmesini ve hastaneye yatış yapılmasını gerektirecek bir klinik tabloya yol açabilir" diye konuştu.

'HENÜZ PİK YAPMADI'

Domuz gribinin de çok hafife alınmayacak bir hastalık olduğunu ve  hastalığın henüz pik yapmadığını, pik dönemine yeni yeni giriş yapıldığını sözlerine ekleyen Prof. Dr. İftihar Köksal, şunları söyledi:

"Virüs vücuda girip çoğaldıktan ve diğer organlara yayıldıktan sonra, özellikle akciğerlere indikten sonra iyice ağırlaşır. O sebeple tedavi reddi diye bir şeyin söz konusu olmaması lazım. Spesifik olarak antiviral ilaçların kullanılmaya başlanmasının ilk 48 saat etkili olduğunu biliyoruz. Nefes açıcılar hastanın klinik durumuna göre öksürük ilaçlarının veya ağrı kesicilerin verilmesi destek tedavisi açısından oldukça önemli."

'BAKTERİLERİN İLK HEDEFİ AKCİĞERLER'

Viral enfeksiyonlarda virüslerin hedeflerinin olduğunu belirten Prof. Dr. İftihar Köksal, influenzada bunun solunum yolu olduğunu söyledi. Ancak bazı vakalarda virüslerin beyinde tutulum yaparak ensefalit (beyin iltihabı) denilen nörolojik hastalıklara yol açabileceğini öne süren Prof. Dr. Köksal, "Virüsler sepsis yapmazlar, sepsisler hastalığın ağırlaşmasıyla seyreder. Sepsise neden olan ağır seyreden influenza vakalarında akciğer hücreleri ve üst solunum yolunun epikal hücreleri çok fazla hasar görür. Bu hasara bağlı olarak da bakterileri yerleşmesi çok kolaylaşır. Bu bakteriler de sepsise sebep olabilir. Mikropların bakterilerin kana karışmasına bağlı olarak sepsis gelişebilir ve bu bakterilerin ilk hedefi akciğerlerdir. Daha sonra buradan vücudun diğer kısımlarına yayılır "dedi.

'TÜRKİYE'DE VİTAMİNLER ÇOK GEREKSİZ KULLANILIYOR'

Virüsten korunmak için maske, mesafe ve hijyen kurallarının çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. İftihar Köksal, vitamin kullanımına da değindi. Köksal, "Fazla vitamin alınmasının bir faydası yok. Ülkemizde vitamin ve takviye gıdalar çok gereksiz kullanılıyor, buna da dikkat etmek gerekiyor. Hiçbir şey maske, hijyen ve sosyal mesafenin önüne geçemez. Normal beslenen bir kişinin vitaminlere yönelmesi çok mantıklı değil" diyerek sözlerini noktaladı.

'BİR GÜN DEĞİL, HER GÜN BAĞIŞIKLIĞA YATIRIM YAPIN'

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya da pandemiden sonra vücudun en ufak mikroba karşı duyarlı hale geldiği konusunda Prof. Dr. İftihar Köksal ile hemfikir. Bağışıklık direncinin pandemiyle birlikte düştüğünü söyleyen, sadece vitamin kullanarak hastalığın kolay atlatılamayacağına değinen Dr. Kaya, sözlerine şöyle devam etti:

"Aslında bağışıklığa bir gün değil, her gün yatırım yapmak gerekiyor. Uyku alışkanlıklarımıza, su tüketimimize, beslenme alışkanlıklarımıza özen göstermeliyiz. Şekerli yiyecekler ve içecekler, trans yağ içeren fast food yiyecekler, paketli gıdalar tüketmek, çok uzun süre ekran ışığına maruz kalmaktan ötürü yetersiz uyku, az hareket etmek, su içmemek hastalıklara daha hızlı yakalanmamıza ve daha zor atlatmamıza sebep olur."

'BAĞIRSAĞIMIZDAKİ İYİ BAKTERİLERİN SAYISINI ARTIRMALIYIZ'

Hastalığa yakalanmamak ve daha hafif atlamak için C vitaminin önemine değinen Dr. Kaya, "Zengin beslenmek gerçekten önemli. Kivi, turunçgiller, yeşil yapraklı sebzeleri her gün yemeye özen göstermek gerekiyor" ifadelerini kullandı. Sağlam bir bağışıklık için sağlıklı bir bağırsağa sahip olmanın önemine de değinen Dr. Kaya, "Bağırsaklarımızda yaklaşık 100 trilyonu aşkın bakteri bulunur. İyi bakteri sayısı ne kadar fazla olursa bağışıklık sistemimiz de o kadar güçlü olur. Bağırsağımızda iyi bakteri sayısını artırmanın en iyi yolu ev yapımı turşu, şalgam suyu, yoğurt, kefir, peynir gibi doğal probiyotikler içeren yiyecekleri sofrada daha çok bulundurmaktan geçiyor" diye konuştu.

'DOĞRU BESLENME, İYİ UYKU, BOL EGZERSİZ'

Dr. Ayça Kaya, en önemli bağışıklık sistemi koruyucusunun hareket olduğunu ve kişinin ne kadar hareket ederse vücuduna o kadar iyilik edeceğinin altını çizdi. Dr. Kaya, "Kan dolaşımını ve metabolizma hızını artırarak bağışıklık sistemimizi kuvvetlendiririz. Bağışıklık sisteminizi iyileştirmek için doğru beslenmeye özen gösterin. Özellikle renkli beslenme yani meyve ve sebzede 5 temel rengi (kırmızı, turuncu, yeşil, mor ve beyaz) göz önüne alarak yiyecek çeşitlendirmesi yapmak, bu renklerin içerdiği sayısı 2 binin üzerinde ve birbirinden farklı fitokimyasal maddeler nedeniyle bağışıklık sisteminizin daha iyi olmasını sağlar" diyerek sadece hastalıkta değil, günlük hayatta da iyi uyku, bol egzersiz ve doğru beslenme alışkanlığının önemine vurgu yaptı.