"Aydınlık; Doğu'dan yükselir!" derler ya!..
Biliyorum, biliyorum, öyle demezler. "Işık" diye yerleşmiştir dillere… "Işık" kelimesinden, çeşitli vesileleriyle, zorla soğutanlar bir yana; "Aydınlık" kelimesi, bahsedeceğim felaha, daha güzel oturuyor; sanırım... Diğer yandan; insanı, bu dünyadan soğutan cenah yüzünden, neredeyse; fiziki aydınlığın kaynağı olan, "Güneş" kelimesinden bile soğumazsak iyi... Ama, yok yok! Soğumayız... İnşallah... Soğumuyoruz ki; başlangıçtaki çengelimiz, ta kendisineydi Güneş'in...
Evet! Aydınlık doğudan yükselir. Hep öyledir. Kıyamete kadar da, hep öyle olacaktır. Zaten, fiziki ve coğrafi hakikat ile tarihin tamamında olanlar bir yana; Batı(l); eline geçebilen ilk fırsatta, koca bir 500 yılı mahvederek; bu iddiamı, bir nevî onaylamıştır. Dünyayı kararttığı; kendi sözde en aydınlık çağı; bırakın ilerlemeyi; 700 - 1200 yılları arasındaki ilmi ve medeni gelişim hızı ve yoğunluğunu yakalayamamış; hatta, Batı(l) için sözde zirve çizgisi olan "şu ünlü muhteşem 21. yüzyıl" dahi; 700 - 1200 yılları arası ilim ve medeniyet koşusunun geldiği zirvenin çok gerisinde kalmıştır. İçlerinde, onlara göre kendilerini en ispatlamış olanların - mesela Goethe, Tolstoy, Shaw - bize göre ise onları aşmış da 'bardağın dibine varmış olanların' dilinden, "Acep; Beyt'ül Hikme'yi; İstanbul Kütüphanesini, Endülüs Kütüphanesi'ni yakmasa mıydık ne?" cümlesini duyduk da; sözde en medenileştikleri 21. yüzyılın hemen başında, Bağdat Müzesi talan ve katliamını görünce, asıl muhattaplarının duymadığın anladık. (Not: Atom Fizik Bilim İnsanı Heisenberg: "Fen Bilimleri suyundan içen ateist olur! Ama bardağın dibinde Tanrı onu beklemektedir.")
Ne mi diyorum? Neyi mi anlatıyorum?
"Hindistan'ın, Mısır'ın, Babil'in karanlık, pis, gizli dehlizlerinden çağlayan Batı(l) Akıl'ın ("Şambala" diyenler de var, bu batıl akla…) insanlığı ve dünyayı getirdiği bu halden çıkartacak olan; Horasan Aklıdır!" diyorum.
Daha demedim de; işte ona girizgâh ediyorum.
Adı; Fars Dili'nde; "Güneşin yükseldiği yer!" anlamına gelen, Horasan'dan; aslında tam olarak; Horasan Müktesebatı ve Horasan Aklı'nın, İnsanlık için anlamından bahsedeceğim; anlatacağım sizlere. Allah izin verirse de tüm dünyaya…
Daha başlarken bile, bizi isminde, Allah'ın (cc) ince işçiliği ile karşılıyor; Horasan...
"Güneş'in doğduğu yer!" değil; "Güneşin yükseldiği yer!" manasıyla...
Çook eskilere, hızlıca bir göz attığımda - 'Karartma Çağı" etkisiyle, çok fazla detay bulamasak da; 30.000 yıla kadar giden bir medeniyet karakteri görürüz elbet… Ve Horasan ile özellikle Kuzey Doğu ve Kuzey Batı çevresindedir, yüksek medeniyet izleri… 'Uygar'lık izleri...
Hadi, o kadar gitmedik diyelim. Yine, daha beride 'uygarliğın' son isim babalarının da hep dolaştığı muhittir Horasan...
Son yükselişi ise, Güneş'in doğduğu yer Mekke; yükseleceği yer Medine'yken; batılın 2 kollu Farsî ve Arabî saldırısı; Adamların; 'Güneş'i; Horasan'a çekip almasıyla başlıyordu.
Üstelik, o son yükselişinde, dünyaya nizam veren müktesebat olma iddiasının; irade merkezi de; M.Ö. 700 yıllarında, daha sonra, Batı Avrupa’da; kendi başkentlerine de aynı ismi veren Keltlerin, “Medeni olanların beldesi=Medine” anlamında, ‘Türkiye' ismini verdiği Anadolu’!ydu…
Baksanıza; tarihin her özel dönemecinde; modernizmi; medeniyet sanan ve sandıranlara inat; “Uygarlık ve Medeniyet müktesebatına Allah’ın izniyle biz vesile oluruz.” diyor; bağıra bağıra Horasan… Hz. Adem’in (as), Hz. Yafes’in (as), Hz. İbrahim’in (as), Hz. Zulkarneyn’in (as), Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) yüreğine üflenmiş ruhla elbet… Bildiğimiz, şimdilik son Güneş Hoca Ahmet Yesevî'nin yüreğine üflenmiş ruhla elbet...
Yaşayış tutum ve davranışları, diğerleri tarafından “en ileri ve en akil” olarak görüldüğünden; adları ile eşleşen anlamın “Uygarlık” kavramında buluşması; Son Tebliğ ile Peygamberinin, yeni bir devlet ve nizam inşasına girdiği Yesrib’e Medine adını vermesi; ve “medeni olanların beldesi” ismi, daha önceleri orada yaşamış köklerinden gelen; kök ırk Türklerin yeniden Türkiye’ye dönmesi tesadüf değil herhalde… İman, ilim, ihlas ile bakınca; değil elbet...
Her elbet(te) de kulcadır elbette. Elbette Azim, Alim ve Rab olan Allah (cc) bilir elbette.
İlk Çağ’ın Sümer Türkü Hz. İbrahim ile; Orta Çağ’ın Hun Türkü Atilla ile; Yeni Çağ’ın Kayı Türkü Fatih Sultan Mehmet Han ile başlaması da tesadüf değil tabii ki…
Türk ve İslam’ın son zirvenin ardından, geçici yenilgisi ile gelen 2 Karanlık Çağı’n ardından; 2022 diye ileride tarihlenebilecek Yeniden Aydınlanma Çağı’na da önderlik edecek olması da tesadüf değil tabii ki.
“Hayy!” deyin de; Mustafa Kemal Atatürk’ün muhteşem tanımında toplayalım hepsini: Türk; bir ırkın adı değildir. Adamların Birliğidir!
Bu bağlamda; birazdan oluşmasına değineceğimiz Horasan Aklı’nın, Allah'ın kullarının bile idrakindedir ki; bu son şahlanışında, insanlığa gösterdiği çizgi; insanoğlunun, bugün doğanlara anlattığında, inanmayacakları kadar bugünden ileride bir ilim ve medeniyet karakteriydi; Horasan'dan; en yükseldiği yerden, dünyayı aydınlatan...
Hani, Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Cumhurbaşkanı Saygın Recep Tayyip Erdoğan diyor ya: "Atatürk'ün, ilim ve akıl mirasını sürdüreceğiz." diye... Cümleyi genişletirsek diyor ki:
"Batı(l)ın, İslam'ı bölme taşeronu, iki koldan (Şii ve Emevi) birisi; aynı zamanda, Türkiye'yi işgal etmiş vesayet kıskacının da iki kolundan (Emevik ve Masonik) birisi olan Emevik/Anezi/Selefi/Eşari 'saltanatçı nakil çizgisinin', katlettiği veya makamından ettiği Sultanlar, Cumhurbaşkanları ve Başbakan'ın ajandasını; biz devam ettirip; bu sefer "fırsatı kaçırmayarak; istiklal savaşımızın finalini; küresel yönetime yeniden ortak olarak" (3 ayrı konuşmasından direkt alıntı cümleciklerdir.) tamamlamak için, yeniden Horasanî/Hanefî/Maturidî Oğuz Aklı'nı, hem Devletimiz hem dünyada hakim kılacağız."
Peki, nedir ki; bu Horasan Aklı? Nedir, ilim ve akıl çizgisi? Ne demektir Mele-i Âla, Horasan Pirleri, Erenleri, Alperenleri?.. Güneş nereden doğmuştur da; nasıl nasip olmuştur yine Horasan’a, yükseldiği yer olmak?..
Türk'ün, daha önce bir sefer gittiğinde, Avrupa'nın ortasında nöbete bıraktığı "ALP" isminin tecellisine, bu sefer, nöbetten öte, ayar vermek düzen vermek için "EREN" isminin tecellisinin eklenmesi duasıyla çıktığı bu yola; ALPERENlerin bütün gücü, duası, yüreğinin enerjisi eklensin inşallah…
'Horasan Aklı'nı' anlatırken; bu girizgâhın ardından, 2 alt başlık oluşturmak; daha kolay anlaşılır ve belirgin bir çerçeve oluşturmamızı sağlayabilir:
1) Türk'ün İslam ile ilişkisi
2) Neden ve Ne için Horasan...
____________
1. Türk'ün İslam ile ilişkisi
Hemen, Türklerin İslam ile ilişkisini, kısa bir özet ve bunu destekleyen maddelerle izah edelim.
Atatürk'ün "Türk bir ırk ismi değildir. Adamların Birliğidir!" cümlesine ilk rastlayışım, içinde yer aldığı şiiri ile birlikte, Hakikatin, İslam-Türk ilişkisinin, Atatürk'ün ve söyledikleri ile yaptıklarının bir anda tam yerine oturmasını sağlamıştı. Nefis bir özetti bu... Hele de, "Örtülen gaflet perdesi" ve "Bir gün hakikatin yeniden öğrenileceğini" de aynı şiirde okuyunca...
Mu, Atlantis, Maya, Etrüsk, Sümer, Kızılderili, Japon ve Truva ile Güneş Dil Teorisi üzerins çalışmalarını; İslam ile Türk ilişkisi üzerine söylediklerini de ekleyince, adeta, son toparlayıcı olmuştu benim için.
Bu bağlamda, artık gaflet perdesi aralanıp da bir çok araştırmacının yayınlarını da ekleyerek, çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Türkler/Turanîler; Hz Adem'den ve özellikle de 10. kuşak torunu, Yafes'in oğlu Turk'tan bu yana; Kut'u yani Allah'ın tebliğini; yani medeniyeti; koruyan ve yayanlardır.
Binyıllardır, birlik ve adalet için mahmuzlar Türk; atını... Bu konudaki binlerce delilden bazıları:
a) Türkler hiç bir zaman Şaman olmamış, puta tapmamışlardır. Yukarda sayılan isim değiştirmiş kolları dahi Gök Tanrı inancındadır. Ve burada "gök" ifadesi "yüce, en geniş, en kapsayıcı" manasındadır. Göğü tanrı olarak görmek ya da tanrının gökte yaşamasına dair değil…
b) Kur'an da, Türklerin özellikleri ile birebir örtüşen ve puta tapmayan ırkın dünyaya yayılmış yöneticiliğinden bahseden ayetler mevcuttur; ki ilim dünyası, kastın Türkler olduğunda aynı fikirdedir.
c) Efendimiz'in (sav) Türkler ve kendisinin Türklere yakınlığı konusunda bir çok hadisi mevcuttur.
d) Oğuz Kağan'ın Hz Zulkarneyn olması yine ilim dünyasının buluştuğu bir bilgidir.
e) Hz. İbrahim'in Sümerli oluşu ve bir çok farklı milleti Sümer'de de yönetiminde birleştiren Türklerden, Tark'ın, bir nevi, onun Atamanı oluşu ve 3. eşi Kentura'nın, Oğuz Kaan'ın kızı oluşu ve Hz. İshak'ın kızının bir Türk le evlenmiş olması, daha sonra da görülecek bir Hanif Soy uygulamasıdır. Hz. Ali'nim ikinci eşi, ve Hz Hüseyin'in, Hz. Zeynel Abidin'in annesi olan eşi de Türktür.
f) Bugüne kadar son iki Karanlık Çağdan biri olan Yakın Çağ dışında çağları değiştirenin Türk oluşu…
g) Tarihte, Bosna, Türkistan, Çin ve Türkiye de bulunan bulguların, 30.000 yıla kadar giden uzaklıkta, Türk/Turani toplumun, dünyanın geri kalanından, ilim, medeniyet hatta teknoloji olarak çok ileride oluşu; 5000 yıla tıkıştırılan sözde medeniyet tarihi ve 400 yıla tıkılan sözde ilim tarihi ile karartılmıştır
h) Kabe'nin ve anahtarının koruyucusu sülale, Türk, Sureyç sülalesidir.
İ) Efendimiz'in en sevdiği kişilerden ikisi Türktür: Veysel Karanî Hz. ve Salman- Farisî...
j) Sıkı durun; Efendimiz'in en sevdiği kişi de Türk'tür. Hz Ali'nin babası Ebu Talip, Türklerden "akrabalarım" diye bajseder; hatta Türkistan/Horasan'ı eliyle işaret ederek "Çağırırım onları!" diye karşısındakileri korkuttuğu Türkler'i; Hz. Hüseyin Efendimiz; Horasan'a kadar yetişemeyeceğini anladığında çağırmıştır, işte...
k) Akabe Biatı diye bilinen olayda; Efendimiz (sav) Yesrib’e Hicret etmeden evvel Müslüman olan ve Efendimiz’i ve İslam’u koruyacaklarına söz veren Evs ve Hazrec kabileleri de Türktür.
k) Ve geriye dönüp baktığımızda da şaşırmıyoruz elbette… Hz. Musa; Tuva Türklerine sığınıyor; ve daha sonra 70 Tuva Türkü ona eşlik ediyor. İlk vahiy de, Tuva vadisinde geliyor
l) Hz. İbrahim Kudüs'e giderken 70 Tuva Türkü eşlik ediyor.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Nitekim, bir çok Türk olmayan ilim insanı dahi şu cümleleri kuruyor: "Türkleri çıkarttığınızda, tarih diye bir şey kalmaz. Türkler; Allah'ın dünya insanlarını yönetmek üzere yolladığı topluluktur."
____ ________
2) Neden ve Ne için Horasan...
Yukarıdaki bilgileri; Horasan’ın sözlük manası olan “Güneşin yükseldiği yer!” ifadesini ve Türklerde 16 yıldızın Hankah’ın / Fütüvvet’in en yetişmiş kişilerini ve “Güneş’in” de bunların hepsinin yetişmişliğini, gelişmişliğini üzerinde toplayan “17.’yi” kastedişini bir kenarda tutarak; Ehl-i Beyt ve İslam’ın zalimden kurtulma çabasına dönüp bakalım.
Zalim; iki koldan, İran ve Mısır’dan saldırıyla, aslen İslam’ı özünden çarpıtmak ve tabii ana işi olan 'birliği bölmek/parçalamak' hedefini gütmüştü. Bir tarafta, Farsî milliyetçiliği kullanan ve aslen anezi aklın uzantısı Şia; diğer tarafta yine anezi aklın bu sefer Arabî saltanatçı uzantısı Emevik anlayış… Hani aslen laiktir dediğimiz İslam'ın İmametine birisi Hilafetine (ki yanlış kelimedir. Müslümanların Sultanı/Devlet Başkanıdır doğrusu) birisi el atıp, ayırıp bozmak niyeti ve elbette hain ve zalim amelleri.... Her ikisinde de, belki de en gizli Siyonist soy Anezilerin etkisi… Bu iki konuyu, gelin şu iki kısa yazımla, anlamaya çalışalım:
A)
Dedi ki "Alevi misin?"
Dedim ki "Sen Ali Evinden değil misin?"
Dedi ki "Yooo!"
Dedim ki "Aaaa!"
Dedi ki "Niyeee!"
Dedim ki "Ben;
Kâbe de doğan;
Cami de katl ile ölümü tadan;
Hz Efendimiz'in (sav) gözünün nuru, ruhunun tek varisi Hz. Fatima Anamızı (ra) emanet ettiği;
abasının altına Hz. Fatima Anamız (ra), Hz. Hasan'ımız (ra), Hz. Hüseyin'imiz (ra) ile birlikte alıp da Hz Allah'a (cc) "Abamın altındaki ailem" niyaz ettiği;
Hz. Kitabımız ile birlikte bize emanet ettiği,
ilim ayetlerinin indiği, Hikmet Pınar'ının Rahmi Hz. Mekke'de, kendi yatağında bıraktığı,
son putu omzuna alıp kırdırdığı;
"İmam Ali'dir!" dediği; ve Fütüvvet Kuşağı'nı beline bağladığı;
ilmin kapısı, MÜMİNLERİN İMAMI HZ. ALİ'nin (ra) EVİNDEN;
Hz. Efendimiz'in, medeniyet/devlet ayetlerinin indiği Yesrib'e; medeniyeti/devleti kurmaya yanında götürdüğü; MÜMİNLERİN EMİRİ ES SIDDIK HZ EBUBEKİR'in (ra) DEVLETİNDENİM!
Hele de bakem, sen kimlerdensin?"
---------------
B) MUAVİYE, İSLAM'IN İÇİNE SIZMIŞ EN BÜYÜK İLK KRİPTODUR.
Hz. Osman, Hz. Hasan (dolaylı), Hz. Ali, Hz. Ayşe, Hz. Hüseyin, Hz Ebubekir in 2 oğlu Abdurrahman ve Muhammed'i öldürten Muaviye'ye laf edilmezmiş. Sahabe imiş...
1. Mekke ve Hayber'in fethinden sonra Müslüman olmuş, Efendimiz'in 'tuleka' dediği gruptandır.
2. Sahabe; Efendimiz ile, o mücadeleyi veren ilk Müslümanlardır. Efendimiz'in hayatı boyunca Müslüman olanlar değil.
3. Kaldı ki; Efendimiz'e de kıysa, sahabe diye, bir şey demeyecek miydik? En değer verdiği emanetlerine kıymış. Efendimiz size iki şey emanet ediyorum demiş: Biri Kur'an-ı Kerim diğeri Ehl-i Beyt'im...
Kur'an ı Kerim i yırtarak hile de kullanıp o emanete de ihanet etmiş ya... Ki ardından şambala hurafeleri üzerinden Kitabımızı yorumlatan da o. Daha sonra Horasan dan dikilen Ehl-i Beyt referanslı, ilim ve akıl diyen gerçek âlimlere eziyet eden de; saltanatçı 'nakil' anlayışını uydurtan da, o ve soyu...
4. Nitekim; Emevi/Eşari 'nakil' çizgisi; ilmi bitiren, toplumun okumadan, düşünmeden her tür hurafenin peşine sürüklendiği bir çizgidir.
5. Efendimiz, 73 farklı yol oluşacak, biri doğrudur. O da Ehl-i Beyt imin takip edeceği" demiş... O yol birdir. Âli Abâ/Hanefi/Maturidi çizgidir.
6. Ben Hz. Muhammed Mustafa (sav) yolunda, onun Âli Aba sı Hz. Ali, Hz Fatma, Hz Hasan, Hz Hüseyin ve tabii Hz. Veysel Karani, Hz. Salmanı Farisi, Hz Zeynel Abidin, Hz. Cafer, Hz. Hanefi, Hz. Maturidi, Hz. Yesevi, Hz Geylani, Hz Hacı Bektaş-ı Veli, Hz.Harakani, Hz. Hamedani, Hz. Gucduvani, Hz. Saru Saltuk, Hz. Somuncu Baba, Hz. Hacı Bayram ı Veli, Hz. Baba İlyas Horasani, Hz. Şeyh Edebali. Hz. İbn ül Arabi, Hz. Aziz Mahmut Hüdai........yolundanım;
7. Muaviye; İbn Sebe ile birlikte, İslam'ın en büyük iki ilk adım bozguncusundan biridir. Adam, fetih olduktan sonra sözde biat eden ve fethedilen Mekke'nin yenilmiş kralının oğlu Ya Hû!
Not: Şimdi bu yazıya karşı çıkacak tek kitle var: 2. Murat Han itibariyle başlayan ama Sultan Yavuz Han ile getirilen 2000 sözde ulema ile devleti dönüştüren ve padişahlarımızın 200 yıl sonra "Tüh ne yaptık?" dediği Emevik uygulamalarla oluşan ve 14 padişah, 2 CB, 1 BB götüren vesayetin bir kolunu oluşturanlar elbette. Fetö ile Kuytul ile bitmeyenler...
Cemaatinin şeyhini, mehdi zanneden, ona, korkmadan ve utanmadan, şefaatçilik atfeden, hayatında eline alıp da, aklederek Kur'an okumayan ve bu sebeple her daim, İngiliz'in Alman'ın bu ülkede taşeronluğunu yapan; bir Müslüman "şeriat isteriz" diye sokağa düşer zanneden; çünkü İslam laik değil zanneden; İŞİ GÜCÜ, İSLAM'A YAKLAŞANLARI, İSLAM DAN SOĞUTMAK OLAN; barış, adalet, hoşgörü ve ilme katkısı olmadığı halde üstüne bir de, İslam ı bu kavramların tersine yorumlayan kitle... Bu ülkenin ve dünyanın en baş belası kitle yani...
2 baş belasından, MASONİK belli. Ama bu EMEVİK türü... Maskesi başka; sözü başka; özü başka... Allah korusun ve kurtarsın, amin.
__________
Evet! Bu iki kısa yorumumun ardından artık gelelim son bölüme… Devletin Başkanları, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde, İmam Hz. Ali ile birlikte her şey yolunda yürürken; Ebu Sebe ve Muaviye denen fitne unsurlarının oluşturduğu karmaşa sonucu, İmam Hz. Ali, Devlet Başkanlığı makamına da oturmak zorunda kaldı. Hatta, o dönem, sordular kendisine “Ya Ali; Ebubekir, Ömer ve Osman döneminde sulh vardı. Senin döneminde ortalık karıştı.” O’nun cevabı, çok şey anlatıyor: “Ebubekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’si vardı. Benim kimim var?”
Çok uzatmayacağım, çeşitli kaynaklarda üç aşağı beş yukarı anlatılan, karmaşayı, savaşları, kapışmaları… Ama en sonunda, Ehl-i Beyt’in, hatta Ậlî Abậ’nın kalan başı, Hz. Hüseyin, bu Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından kuşatıldı ve öldürüldü.
Daha önce kısaca bahsetmiştim; Hanif Soy evliliklerinden… Hz. İbrahim’in, Oğuz Kaan’ının kızı Kentura Hatun ile, İshak’tan olan kız torununun da; Oğuz Kaan’ın torunu ile evlenişi gibi… Veya, Hz. Ali’nin, benim de soy atam olan ve Hz. Hüseyin’e Kerbela’da su taşımaya çalışan Celal Abbas’ın anası ve İskit soyundan Fatıma (Ümmül Benin) ile evlenmesi gibi; Hz. Hüseyin de; Batı Göktürklerden İstemi Yabgu dan olma, İstemi Kaan’ın kızı Çiçek Hatun’dan doğma Şehri Banu Hatun ile evlenmişti. Bu evlilikten, Hz. Zeynel Abidin Efendimiz doğmuştu.
Hz. Hüseyin Efendimiz; Kufelilerin sözünden caydığını duyunca, yönünü Horasan’a, Türk Yurduna çevirmiş ama kuşatmayı yarmayı başaramamıştır. Hz. Hüseyin, tıpkı, Akabe biatlarında Efendimiz Muhammed Mustafa’nın, taktiğini denemiştir. Akrabası Türklere ulaşmak… Onların gücüyle geri dönmek…
Hz. Hüseyin Efendimiz’in şehadetinden bir gün önce 7 Kıyat Boçıgın (Türk Özel Kuvvet Askeri), 4000 kişilik kuşatmayı yararak, Hz. Hüseyin’in yanına gelmiş; ertesi gün şehadete kavuşacağını bildirmiş (Mele-i Ậla’dan herhal bu bilgi…) ve Türkler, TORUNLARI, Hz. Zeynel Abidin Efendimiz’i alıp Horasan’a götürmüştür.
Bu arada; savaşın ana nedeni de iyice belirginleşmiştir. Muaviye oğlu Yezid’in ordusu, bütün Ehl-i Beyt erkeklerini, Hz. Hüseyin Efendimiz’in üç aylık erkek bebeğini dahi kılıçtan geçirmiştir. Ve ardından da tüm Ehl-i Beyt yanlılarını Horasan’a doğru sürmüştür.
İşte, Horasan Müktesebatı ve İslam’ın, Efendimiz’in emanet ettiği şekliyle, tefekkür, istişare, ilim ve akılile yaşandığı Horasan Aklı’nın oluşması tam da burada başlıyor.
Hz. Salman’ı Farisi, Hz. Hanefi, Hz. Cafer, Hz. Maturidi, Hz. Hamdun Kassar vb bir çok değerli, saygın ismin katkılarıyla oluşan bu müktesebat; Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar, 1. Nesil diyebileceğimiz silsileyle, ardından da Abdalan-ı Rum diye özetleyebileceğimiz ERENLER, Gaziyan’ı Rum diye özetleyebileceğimiz ALPERENLER; Bacıyan-ı Rum diye özetleyebileceğimiz KADIN ALPERENLER ve Ahiyan-ı Rum diye özetleyebileceğimiz ERENLER ile devam ediyor.
Ayrıca, yine karartılmış tarihte hep Farsî ya da Arap zannettirilen ; Farabî, Zemahşerî, İbni Sina, Cevherî, Buharî, Tırmızî, Hakim Senaf, Şevketî Buharî, Emir Hüsrevî, Dihlevî gibi Türk öncüleriyle fenni ve beşeri ilimler konusunda da, bir Müslüman’ın olması gerektiği gibi çokça ilerlemiş; hatta çok rahatlıkla, Batılı alimlere dahi dayanarak diyebiliriz ki; bugünden çok daha ileride bir ilim zirvesine ulaşmıştır.
Bu bağlamda, Horasan, gerçekten de din, medeniyet, fenni ve beşeri ilimler konularında; bugün bile mumla aradığımız bir zirveye ulaşmış; ve yine Türk’ün insanlığa verdiği söz üzre; bütün bu müktesebatı insanlığa yaymak, hatta bu müktesebatı temel alarak, insanlığın birlik ve adaletine önderlik etmek üzere bir aklın, pınarı olmuştur.
Velhasıl-ı Kelam; Mekke ve Medine’den yeniden doğan Güneş; Horasan’da yeniden yükselmiş; Anadolu’ya, yani medeni olanların beldesi Türkiye’ye yerleşerek, oradan tüm insanlığı aydınlatmaya giyinmiştir.
İşte budur HORASAN AKLI
Elhamdülillah
Devlet-i ebed müddet inşallah
Kâzım Yurdakul